NE BU ŞİDDET VE CELAL?
22.04.2021 - 15:09

Mükremin Kızılca

Mükremin Kızılca

Liderlere İtidal ve Açık Oturum Çağrısı

2021 yılında farklı tartışmaların kutuplar arasını daha da gereceğe benziyor. Parti liderlerimiz resmen birinin ak dediğine diğeri kara diyebiliyor.

Hulasa vatanı sevmekte öyle bir yarış halindeyiz ki kimse bu hususta rakip tanımıyor.

Yılları gün sayarsak yarından sonra seçim var. Türkiye’yi cumhuriyetin 100. yılından sonra yönetecek idarecilerimizi seçeceğiz.

Haydi, şu çok sevdiğimiz halkımıza ve vatanımıza bir iyilik yapalım! Tavanda o çok beklenen bir araya gelip uygarca tartışma geleneğimizi ihya edelim! 1970 yılından sonra alıştığımız ancak son 20 yıldır hasret kaldığımız açık oturumları tekrar başlatalım.

Gelin, TRT kanalında, danışman ve ekibinizle gelerek, halkın önünde tartışarak tezlerinizin savunmasını veriniz! Bizim de medeni bir toplum olarak sorunlarını medenice 84 milyon önünde tartışan liderlere ihtiyacımız vardır.

Defterimiz kırmızıçizgilerle doldu, neredeyse normal çizgi kalmadı.

1960 ile 1990 arasında kırk yıl herkesin kırmızıçizgisi komünizm idi. Seçimlerin ana gündemi kim komünist kim değil? İle gidiyordu. Sıkışan liderler rakibinin hangi komünist lidere övgüler yağdırdığını bulur meydanlarda okurdu. Hatta kimin ofisinde komünist evrak veya kitap – dergi varsa büyük bir maden bulmuş gibi açıklanır hatta suç duyurusunda bulunulurdu.

 O zamanlar 141 – 142 – 163. maddeler vardı. Seçim meydanlarının dillerden düşmeyen nutukları bu yasalara bağlılık ya da ihlal suçlamalarıyla geçerdi. 141 – 142. madde komünizmi, 163. madde teokrasinin ve bunların savunup propagandasının yapılmasını yasaklayan yasalardı.

Yani: 141 ve 142. Maddeler aşırı sola, 163. Maddeyse aşırı sağa gem vurmak için tasarlanmış yasalardı.

Merhum Turgut Özal bu yasaları 1991 yılında kaldırınca hiçbir şey olmadı. Komünist ve teokrasi özlemi çeken, onca parti bile kuruldu. Ülke komünist veya teokratik düzene geçmedi. Bunun üzerine herkes elli yıl boşuna didişmişiz, binlerce ölü, on binlerce mağdur bırakmışız, diye hayıflandı.

1991 yılından sonra ise İrtica dedikleri albastının (!) ve 163. maddenin gölgesi hala, devletine, vatanına, bayrağına ve mukaddesatına bağlı toplumların üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanmaya devam etti. 28 Şubat Post modern darbesi ve ona benzer teşebbüsler sonraki yıllarda da sürdü gitti.

Buna rağmen 1981 yılından yani kırk yıldır b irinci derecede  gündemimiz PKK terörü sayılabilir. Herkesin elindeki ölçü budur. Kim ne kadar PKK’lı ya da değil. Kimler PKK sevicisi ya da değil. Kimler yandaş kimler karşı? Kim hain, kim vatansever? Soruları etrafında kümeleniyor nutuklarımız.

PKK temsilcisi partiler kapatıldıkça daha güçlü olarak yenisi kuruluyor, çünkü kapatarak ve siyasi yasaklarla bazılarını ellerimizle kahraman yapıyoruz. Kapatmanın çare olmadığı açıkça anlaşılmıştır. Ancak HDP gibi partilerin de Türkiye partisi gibi davranmaları ve içte ve dışta ülkemizin menfaatlerini sahiplenmelerini beklerdik.

Milli Görüş partilerini kapata kapata büyütmedik mi? Şu anda yirmi yıldır iktidarda olan bir Milli görüş partisidir. Allaha şükür ki bu parti devletine, vatanına, bayrağına ve mukaddesatına bağlı bir partidir.

Etnik ve ayrılıkçı bir partiyi büyütür idareye yerleştirirsek durum ne olacak?

Şimdi bütün tartışmalarımız HDP vekilleri, parti kapatmak ve PKK olmuş durumdadır. Hatta bekamızı buna bağlamış durumdayız. Siyasi tartışmalarımız ve kutupların netleşmesi sebebi aynı şeydir.

Memleketimizde partiler 1970’li yıllardaki sağcı – solcu eksenindeki partiler arası birliktelikler şimdilerde ittifaklara dönüşmüş ve birbirlerine olmadık hakaretleri yapıyorlar. Yapmayın ne olur, korkuyoruz!

Sizler yukarıda bağrışıp kavgaya tutuştukça bizler aşağıda birbirimize düşüyor kalplerimizi rencide ediyoruz.

Mademki demokrasi, o halde herkes için demokrasi, mademki milli irade herkes için milli irade.

İktidarıyla muhalefetiyle partilerimiz bir olup yeni ve çağdaş bir anayasa hazırlamamız gerekiyor. Bu anayasada devletimiz ve cumhuriyetimizin kırmızıçizgileri ve demokrasinin nereye kadar olup olmayacağı, buna benzer bütün eksiklerin giderildiği bir metnin yer alması gerekiyor.

Bunun için de yumuşamamız, birbirimize el uzatmamız, birlikte yürümemiz, doğruya doğru eğriye eğri dememiz lazımdır.

Muhalefeti yok sayan, tavsiye ve iyi önerilerini raddeden iktidar neyse, iktidarın yaptığı hatalardan ve ülkenin tökezlemesinden medet uman muhalefet de odur.

Haydi, Allah rızası ve devlet – ebet – müddet aşkına uzat elini, sorunlarımızı televizyon kanallarında konuşa konuşa halletmeye var mıyız? 

  • Beğen
YORUM YAZIN