İnsan sosyal bir varlıktır. Diğer insanlarla beraber yaşamak ve onlardan etkilenerek bir medeniyet, görgü, terbiye ve yaşama modeli oluşturur.
İnsan toplumdan uzaklaştıkça bu normlardan da uzaklaşır. Bu nedenle kentler ve kentleşme bizim medeniyetimizin de temelini oluşturur.
Kent ve şehrin Arapçası Medine’dir.
Hz Muhammed Mustafa (sav) Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde bu şehrin adı Yesrip idi. Arkadaşlarıyla istişare ederek Yesrib adını Medine olarak değiştirdiler. Ardından da Medine’deki etnik ve dini oluşumları bir araya getirerek beraber aynı kentte yaşamanın kurallarını belirlemiştir. (Medine Sözleşmesi)
Medine: şehir, Medain: şehirler, Medeni: şehirli, Medeniyet: şehirlilik, Temeddün: kentlileşme - şehirleşme demektir.
Medeni kelimesinin karşıtı Bedevidir, Bedv kökünden gelen bu kelime de taşralı, çöllü demek olup kentte yaşamayanlar manasına gelir.
Batılıların Medeniyet kelimesine karşılık kelimeleri olan Sivilizasyon kelimesinin CİTY yani kent kelimesinden türediği de tartışmalı ve öyle olsa bile İslam medeniyetinin Medine kenti ile başlamasına bir nazire tarzıdır. Avrupa bu kelimeyi 18.yüzyılda medeniyet manasında kullanmaya başlamıştır.
***
Kentleşmeye yani medeniyete ve uygarlığa İslamiyet en büyük katkıyı sağlayan bir unsurdur. Bunun ilk adımı da İslamiyet’in bir devlet olmaya ilk adımı attığı Yesrib şehrinin adının Medine olarak değiştirilmesi olmuştur.
Medeni ve Bedevi yani şehirli ve şehir dışında olmak ikilemi arasında Kur’an’da birçok ayet vardır.
Mesela Bedevilerin yani kentlerde sabit bir hayat sürmeyenlerin olumsuz yönde daha farklı olduğu hakkında ayet:
“Bedevîler inkâr ve ara bozma bakımından daha ileri ve Allah’ın peygamberine indirdiği hükümlerin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevcbe 97)
Bir de kentliler ve kent dışında yaşayanlar arasında iman ve İslam bakımından büyük farkların olduğu alttaki ayette beyan ediliyor:
“Bedeviler: "İnandık" dediler, de ki: "İnanmadınız ama İslam olduk deyin; inanç henüz gönüllerinize yerleşmedi; eğer Allah'a ve Peygamberine itaat ederseniz, işlediklerinizden bir şey eksilmez; doğrusu Allah, bağışlar, merhamet eder." (Hucfurat 14)
***
Peygamberimizin hayatta olduğu sırada şehirde yani rasülüllahın şehri olan Medine’de yaşayanların imanıyla bedevilerin imanı aynı sayılmıyor. Bedeviler için, İslam’a girdik, deyin ama iman ettik, demeyin buyruluyor. Bunun sebebi de şehrin devamlı peygamberle beraber olup imanı kuvvetlendirecek esasları her an gözlemeleri, şehrin dışındakilerin ise bundan mahrum olmalarıdır.
Zamanımızda da durum aynen sürer, kentlerden uzakta yaşayanlar ana baba Müslümanı olup taklitten kurtulamazken şehirde oturan Müslümanlar her türlü okumaya araştırmaya, dinlemeye ve kentleşmeye yatkın bir haldedirler.
Zira okulların her kademesi, hastanelerin her türlüsü, ulaşımın bütün aşamaları kentlerde vardır. Kentlerde kültürel çalışmalar, kütüphaneler, sinemalar, tiyatrolar ve aydınlanma içim bütün yollar hazır ve açıkken kent dışına ancak zaman bulurlarsa bir tur düzenleyebilirler.
Bu durumun zamanımızda internet ve televizyonla kısmen de olsa hafiflediğine şahit olmak sevindiricidir.
***
Şunu kesin bir gözlem olarak ifade edebilirim ki şehir dışında yaşayanlar daima şehirde yaşayanları takip eder. İlk buluşlar şehirlerde alıcı bulur sonra köylere gelir. Her şeyin en yenisini önce şehirliler görür sonra köylüler.
Bu durum her bakımdan aynıdır. Mesela 1980 yılına kadar Türkiye’de köyden şehre göçen bir aile önce kılık kıyafetini değiştirir ve köyüne farklı bir giyim tarzıyla dönerdi. Batı medeniyetinin popüler olduğu o döneme kadar başta kadınlar olmak üzere farklı giyinmenin hazzını köye döndüklerinde çıkarırlardı. Erkekler ise elinde Amerikan sigarasıyla köydeki akraba ve komşularının arasına gelince büyük bir cazibe merkezi oluyordu.
Ancak medeniyet kelimesi de kendisi de İslam Medeniyeti ile bir mana ifade etmeye başlamıştır. 1980 tarihinden sonra şehre giden ve göçen aileler genellikle İslam medeniyetinin ölçülerine göre bir hayat tarzını seçerler ve köylerine döndüklerinde akraba ve komşularını İslam Medeniyetinden çok uzak ve ana baba Müslümanı olduklarını görünce onları İslam Medeniyeti esaslarına davet ederler.
İşte bu bakımdan bile büyükşehir yasasının kentleşmek bakımından büyük bir atılım olduğu anlaşılır.