O güzeller güzeli sevgili yârimizin yüzüne tükürmekle ve her türlü atıklarımızı serpmekle vatanseverlik ve vatandaşlık olmaz!
Ülkemizde parklar, piknik yerleri ve caddeler, sokaklar gün sonunda geçilemez hale gelir. Bu konuda epey mesafe kat etmemiz gerekiyor.
Zaman zaman çerden çöpten arazide oturacak bir yer bile bulunmaz. Birkaç defa hafta sonu İstanbul seferim oldu, şehrin göbeği olan Eminönü’nde çöpsüz ayak basacak yer bulunmuyordu.
O kadar uyarıların, ikazların, ayetlerin, hadislerin ve İslam ahlakının bize bu konuda zerre etkisi yoktur.
Aslında resmi merciler gerekeni yapıyorlar yani gereken uyarılar, gereken çöp toplama yerleri mevcuttur ama biz arabanın camından elimizdekini dışarı atmayı hiç unutamadık.
Piknik yerlerine eğer ilk varan sizseniz her yerin boş şişeler meyve atıkları odun artıkları çöp bidonlarını taşırmış zerzevatlar güzelim ağaçların alt dallarına takılan onlarca boş poşetlerle ve daha nice nahoş görüntülerle karşılaşırsınız.
Bu durum merkeze yaklaştıkça artar uzaklaştıkça azalır. Yani huzur içinde bir ortam bulmak için zirvelere ve uzak mahallere gitmek gerekecektir.
Bunları temizlemek için belediye hizmet birimleri onca insan çalıştırarak milli ekonomiye zarar verdiriyoruz. Oysa herkes ürettiği çöpü konan konteynıra bıraksa belediyeye sadece onları kamyonlarla götürmek kalacaktır.
Gelin bu 2021 ilkbaharında kendimize bir görev verelim ve çevremizi bom boş dağların başı bile olsa devasa araziler ve meralar bile olsa etrafımıza çöp atmamaya şartlandıralım. Parklarda bahçelerde piknik alanlarında ürettiğimiz çöpleri kendimizle beraber götürelim ve uygun yerlere atalım.
Dünyanın en güzel coğrafyasında oturduğumuzun bilincinde olarak güneşimizin ve havamızın suyumuzun her şeyden öte mümbit topraklarımızın kıymetini bilelim. Bunların çoğunu parayla alan ve ellerinde olmayanların olan kısmını nasıl cennete çevirdiklerini anlatan kısa bir hikâyeyle sizleri baş başa bırakıyorum.
Çevre Bilinci
“Arkadaşım ve ben köprünün üzerinde yem yeşil otlakları seyrediyoruz, burası Zah merasıdır, batmaya yön veren güneşin kızıl ışıkları altında sonsuz bir güzellik arz ediyor. Mera tepelerin üzerinde dalgalanırken aşağılara doğru adeta bir hasır gibi araziyi kaplıyor, Tepenin üzerinden güzel bir kız çocuğu beyaz köpeğinin ardından iniyor, köpek sanki pervane gibi havalara sıçrayarak seviniyor, sonra onu meraya inerken görüyorum. Kız yerden bir şey buluyor ellerine beyaz şeffaf eldivenin içine koyarak onu alıp kesesine koyuyordu, arkadaşıma sordum:
Bu kız ne buluyor? Yoksa burada mantar mı var?
Arkadaşım köpek pisliği bulduğunu söylüyor. Bol bol güldü ve yorumluyorum:
Meraya gübre olarak neden bırakıp gitmiyor, bu bahçenin temizlikçisi yok mu, yoksa onu yasalar sıkı takip ediyorlar da ondan mı köpeğinin dışkısını yerden alıyor?
Arkadaşım cevap veriyor:
Burada onlarca temizlik görevlisi mevcuttur, ama yere bir şey atanı asla göremezsin, sigara kalıntısı dahi atmazlar, senin boş kutular kâğıt mendiller konusundaki görüşün nedir?
Kimse gezdirmeye çıkardığı köpeğinin dışkısını orada bırakmaz, ziyaretçiler çevrenin temizliği hususunda memnuniyet belirtirler, yasalar köpeklerin dışkısıyla uğraşmaz, ama Stockholm’de yasalar halkın beynindeki temizlik tutkusudur, çevre titizliğidir bu nedenle kimse köpeğinin pisliğini de sigara izmaritini de sokaklara caddelere ve parklara atmaz.” (Bir gezginin tren yolculuğu anındaki gözlemlerinden)
Bu memleket bizim ve bu memleket dünyanın en değerli bir adasında bulunmaktadır. Stockholm’e de Londra’ya da Paris’e de değişmeyiz öyle değil mi?
Vatanseverlik, bayrak aşkı, memleket sevdası ona canımız gibi bakmak ve tertemiz bırakmakla olur.
O güzeller güzeli sevgili yârimizin yüzüne tükürmekle ve her türlü atıklarımızı serpmekle değil!